Dolarizasyona girmeden önce paranın üç temel işlevini hatırlayalım:
Değişim (mübadele) aracı: Para, bir ürünü satın alırken ya da satarken değişim aracı görevini yerine getirir. Ürünlerin el değiştirmesini kolaylaştırır ve hızlandırır.
Ölçü (hesap) birimi: Ürünlerin fiyatlarının (ne kadar para birimi karşılığında el değiştireceği) belirlenmesinde ve işlemlerin muhasebeleştirilmesinde ölçü birimi olarak kullanılır. Değer saklama (tasarruf) aracı: İstikrarlı ise, satın alma gücünün zaman içinde muhafaza edilmesine olanak sağlar.
Dolarizasyon, ulusal paraya olan güvenin sarsılması sonucu yurt içi yerleşiklerin (gerçek kişi veya tüzel kişi) daha güvenilir olduğunu düşündükleri yabancı paralara (YP) yönelmeleridir. Ulusal paraya olan güven, paranın iç değerini (ülke içindeki satın alma gücü) veya dış değerini (ülke dışındaki satın alma gücü) kaybedeceği yönündeki genele yaygın beklentiden dolayı azalır. Makroekonomik istikrarsızlığa yol açan her şey (yüksek enflasyon ortamı, yüksek kamu borç stoku, yurt içi tasarrufların düşük olması, ülke risk priminin artması, demokrasi açığı olması, nepotizmin/yeğenciliğin meritokrasinin/bilgeliğin yerini alması, vb.) dolarizasyona yol açar.
Dolarizasyon, “tam” ve “kısmi” olacak şekilde ikiye ayrılır. Tam dolarizasyon, bir ülkenin ulusal parasından tamamen vazgeçip yabancı bir para birimini (genel olarak “rezerv” paralardan birisini) resmi ödeme aracı olarak kabul etmesidir. Kısmi dolarizasyon, yurt içi yerleşiklerin “değişim aracı”, “ölçü birimi”, “değer saklama aracı” olarak yabancı paraları da yaygın bir biçimde kullanmaya başlamasıdır.
Örnekler üzerinden gidelim. Kira sözleşmeleri dolar cinsinden veya dolara endeksli olacak şekilde Türk lirası (TL) ile yapılıyorsa ulusal para “değişim aracı” işlevini kaybetmeye başlamış demektir. Yurt içinde yerleşikler tasarruflarını değerlendirirken ulusal para yerine yabancı para biriminde mevduat yapmayı tercih ediyorsa ulusal para “değer saklama” işlevini yitiriyor demektir. Ülkedeki ekonomik aktörler “zihinsel” muhasebelerini (mesela aldıkları maaşı, bir mal ya da hizmet için ödedikleri tutarı, sattıkları ürünün satış fiyatını zihinlerinde dolara çevirmeye başladıklarında) yabancı para cinsinden yapmaya başladıklarında ulusal para “ölçü birimi” işlevini de kaybediyor demektir.
Dolarizasyon, “varlık” ve “yükümlülük” dolarizasyonu olacak şekilde de ikiye ayrılır. Varlık dolarizasyonu, bir ülkedeki yerleşik birimlerin yabancı para cinsinden finansal varlıkları tercih etmeye başlamasıyla oluşur. Yükümlülük dolarizasyonu ise bir ülkede yerleşik ekonomik birimlerin yabancı para cinsinden yüksek miktarda yükümlülüklerinin olmasıdır. “Finansal” dolarizasyon ise “varlık” ve “yükümlülük” dolarizasyonlarının bir arada olması halidir. Bir başka ifadeyle, finansal dolarizasyon bir ülkede yerleşik ekonomik birimlerin hem varlıklarının hem de yükümlülüklerinin önemli bir kısmının yabancı para cinsinden olmasıdır.
“Reel” dolarizasyon yurt içindeki ücret ve fiyatların dolara endekslenmesidir. De-dolarizasyon (ters para ikamesi) ise ekonomik aktörlerin yabancı para yerine ulusal paraya itibar etmesidir. Bir ülkedeki dolarizasyon düzeyini birkaç şekilde hesaplayabiliriz. Yabancı para mevduatların geniş para arzı M2’ye oranı, yabancı para mevduatların toplam mevduatlara oranı (mevduat dolarizasyonu), yabancı para kredilerin toplam kredilere oranı (kredi dolarizasyonu). Bu yöntemlerin “kayıt dışı/yer altı” dolarizasyonu dikkate almadığını hatırlatmamızda yarar var. Türkiye gibi gelişen ekonomilerde kayıt dışındaki paranın önemli bir kısmı dolar ve euro gibi rezerv paralarda ya da gram altın gibi (bir ölçüde dolar kuruna endeksli sayılabilir) finansal varlıklarda tutulur. Bu nedenle gelişen ekonomilerde kayıt dışı dolarizasyon genel olarak yüksektir.
Eldeki en son verilere göre, gerçek ve tüzel kişiler tarafından bankalarda tutulan yabancı para mevduatın toplam mevduat içindeki payı yüzde 51’e yakındır. Gerçek ve tüzel kişiler tarafından bankalarda tutulan yabancı para mevduatın geniş para arzındaki payı da yüzde 47 civarındadır. Yabancı para kredilerin toplam kredilere oranı ise yüzde 30 düzeyindedir.
İtibar, “zor” kazanılıp “kolay” kaybedilen bir şeydir.