AMAN HA, DİJİTALLEŞEMEZSEN FIRSAT KAÇAR!
Herkesin ağzında bir dijitalleşmedir, dahası ‘dijital dönüşüm’dür, gidiyor. 2000’lerin başındaki ‘arabada klima ve ABS var mı?’ sözü gibi klişeleşti artık. Şimdi bu soruyu araba alırken yöneltsek ne kadar da tuhaf karşılanacağını bir düşünün lütfen. Dijital dönüşümün önemini anlatmaktan çok, eyleme geçmeye ihtiyacımız var.
Amazon’un kurucusu Jeff Bezoss’un şu sözlerine kulak verelim: ‘Fiziksel dünyada bir müşterinizi mutsuz ederseniz, bunu 6 kişi ile paylaşır. Dijital dünyada bir müşterinizi mutsuz ederseniz, bunu 6.000 kişi ile paylaşır.’ Bu tespit çok önemli. Güç, kurumların elinden kayıyor, her zaman ve her yerden ‘bağlantılı’ müşterinin eline geçiyor.
Hep söylediğim ve ülkemiz özelinde inandığım bir söz var: ‘Pratiğe dökemeden kolay eskitiyoruz’. Şöyle bir düşünelim, nelere ‘önemli değil’ demedik ki: ‘E-ticaret ciddi mesele, bulut teknolojisi çok önemli, bunların lojistiği ve müşteri ilişkileri yönetimi bir hayli mühim…’ Konuşanlara da dinleyenlere de soralım ‘nereden başlamalı’ diye; ortada somut bir yol haritasının olmadığını göreceksiniz. Kahir ekseriyet için dopamin salgılatan bu bilgilerin, kısa süreli şifa etkisi yaratması haricinde, en değerli sermayemiz olan ‘zaman’ açısından tehdit oluşturduğunu görmek zor değil.
Anlatanlar içselleştiremedi, dinleyenler üzerinde de ‘İsveç Sendromu’ etkisi var. Duyduklarının küçük tesiri geçince rutin, atadan öğrenilmiş geleneksel ticaret metotları ve teknikler ile ilerlemeye ve çabalamaya devam ediliyor, hem de son süratle! Korkmalıyız! Ve adımlarımızı ona göre atmalıyız. Bunun da ‘Lale Devri’ benzeri bir dönem olarak karşımıza çıkmasını hiçbirimiz istemeyiz. Senaryo Lale Devri’ndekinden biraz farklı. Burada gözlem yapılacak tek yer Avrupa değil! Hatta Avrupa, üçüncü önemli icra merkezidir. Çin ve ABD gerekli tüm adımları çok hızlı bir şekilde attı. ‘Türkiye’nin önünde çok büyük fırsatlar var’ demek, kendimize ve insanımıza biraz haksızlık oluyor. ‘Müşteri bilgileri bulunmayan işletmelerin maalesef ki çok yaygın olduğu bir ortamda fırsat treni, bulunduğumuz durağı çoktan terk etti’ diye bakmamız lazım meseleye. Dijitalleşmenin temeline, odağına insanı almak lazım. Asıl mesele, ‘insanı anlamak, onun ihtiyaçlarını tespit etmek, ona değer vermek, samimi olmak ve onun hayatını kolaylaştırmak’ olmalı.
Gelin, dijitalleşmeye insan kaynaklarından operasyona, pazarlamadan müşteri deneyimine, satın almadan finansa kadar geniş bir çerçeve olarak bakmaya başlayalım. Bütün işimizi adım adım (iş süreçlerimizi) hesaplayacağımız bir dönüşüm hikâyesi olarak değerlendirelim. Kurum içi girişimcilik fırsatı olarak da görebiliriz bunu. Böylece kendi kendini finanse eden bir dijital yatırım imkânı doğacaktır. Dahası, organizasyonun içindeki doğal liderleri de keşfedebileceğiniz bir yetenek avı olarak görün! Üst yönetim desteğinin kalben ve zihnen tam olması da bu sürecin başarısı için olmazsa olmazdır. Çalışan yetkinlikleri ise en önemli ve hayati başlık olarak karşımıza çıkıyor. İşin çalışan bacağını, dönüşüm sırasındaki teknolojilerden daha da hızlı yürütmek lazım. Yoksa elde bir IphoneX olacak, ama siz sadece mesaj atıp, telefonla arayarak ‘teknoloji israfı’ yapacaksınız. Ve tabii ki tasarım odaklı bakış açısı da yine kazanılması ve atılması gereken en önemli adımlar arasında yer almaktadır.
Bu topraklarda kiracı değil, ev sahibi olduğumuzu göstermek için milletçe yüzyıllardır mücadele veriyoruz. Farklılıklarımız ile fark yaratmanın zamanı geldi! Aslında dijitalleşmenin önemli bir yüzü de, meydan okumadır. Veri çağı, hayal kurmakla başlar. Olmaz denileni yapacak gücümüzün olduğuna inanmak gerekir. Kendi tabirimle ‘Bilgi çağında Don Kişot olmak...’
Nazım’ın dizelerine kulak vermeli;
Ölümsüz gençliğin şövalyesi,
Ellisinde uyup yüreğinde çarpan aklına
Bir Temmuz sabahı fethine çıktı
Güzelin, doğrunun ve haklının:
Önünde mağrur, aptal devleriyle dünya,
Altında mahzun ve kahraman Rosinant'ı.
Anıl Çil
ErkinŞahinöz Akademi Danışmanı